MLW: Eski Çağın Dinamiklerinin Günümüzle Harmanlanması

 Profesyonel güreş şu günlerde hiç olmadığı kadar rekabete ce eğlenceye açık bir konumda. 90’ların ünlü Pazartesi Gecesi Savaşlarından beri belki de hiç bu kadar büyük bir çapta rekabete sahne olmayacak gibi. Bir tarafta endüstrinin mutlak imparatoru World Wrestling Entertainment (WWE), dünyayı değiştirme gayesiyle yelkenini açan All Elite Wrestling (AEW), ve batıya açılma emelleriyle Amerika’ya göz diken Doğu Cephesi lideri New Japan Pro Wrestling (NJPW). Bu üç farklı stile fakat aynı amaca sahip şirketin şovlarına yetişmek güreş fanları için epey zor olacak gibi. Peki size bütün bu üç şirketin stilini aynı potada eritebilen hatta eski toprak güreşin etkilerini de barındıran tek bir şirketin olduğunu söylesem?

Emekleme

 Court Bauer, beIn Sports USA’ye verdiği röportajda, güreş için bir şeyler yapmak istediğini ve 90’ların yılın sonlarında Afa the wild samoan’a e-mail attığını söylemişti. Fakat Afa, internet denen kavramın yeni ortaya çıktığı zamanda genç Court’u herkes gibi sıradan bir fan olarak görmüş olacak ki mailine dönüş yapmamıştı. Court bu sefer Afa’nın oğluna e-mail yollamıştı. Fakat gene bir sonuç alamadı fakat ısrarla denemeye devam etti ve en sonunda ne istiyorsun diye bir dönüş ile karşılaştı. O da bu zamanki önemli bir konumda olacağını bilemeden çok basit bir cevap verdi belki de. “ Güreş hakkında bir şeyler yapmak istiyorum.” Ve bu işe bir şekilde girdi. Ona şirketin neye ihtiyacı varsa orada bulun dendi. Aklınıza gelebilecek her türlü iş. Poster hazırla, ringi kur vs. Afa Anao’i’nin promosyonun adı normalde Wild Samoan Pro Wrestling olacaktı ama Court daha modern bir şey önermek istedi. World Xtreme Wrestling. Bilgisayarını açtı ve şirketin logosunu tasarladı, yapabileceği en iyi katkıyı vermişti. Anao’i ailesi ile birlikteliği onu bugüne getirmişti. Afa’nın oğlu ve o zaman All Japan Pro Wrestling’de (AJPW) güreşen Gary Albright ile sıkı bir dostluk kurdular. Gary ile birlikte AJPW için bir sistem kurdular. Şirket için alt yapı sistemi, geliştirme merkezi açmak istediler. NXT’nin ilk zamanları gibi. Ve Amerika’da kurdukları şirketin adı Major League Wrestling oldu.

 Fakat işler istendiği gibi olmadı. Gary Albright 2000 senesinde hayatını kaybetti ve AJPW’da yönetimde meydana gelen değişilikler, MLW hakkındaki planları suya düşürdü. Baurer umut doluydu. Çünkü aklındakilerini ortaya koymak için bir fırsat doğmuştu aslında. Aklındaki bu şey tabii ki de Major League Wrestling’di. Baurer bir ECW hayranıydı. Şirketin bir PPV’sinde arka alanda çalışmışlığı bile vardı. Paul Heyman rol modeli aldığı bir kişiydi ve aklındakilerini de onun izinden sürdürdü. MLW’yi hardcore güreş stiliyle yoğurdu. Bunu gerçekleştirmek için bugünün hardcore güreş efsanesi sayılan isimlerini o dönem MLW’de yer verdi. Baurer istediklerini, hayallerini gerçekleştirmeye başlasa da piyasanın keskinliği onu vurdu. Baurer 22-23 yaşlarındaydı. Sektörde toydu, tecrübesi yeterli değildi. Bu sebeple MLW’ye son vermesi gerekiyordu. 2004’de Stephanie McMahon ile bir görüşme gerçekleştirdi. WWE güreş yönetimi içinde yer almış, bu sektörde çalışmış arka alan personeli arıyordu ve Baurer’ın şu zamanda bu, kaçıramayacağı bir fırsattı. Baurer artık WWE için çalışıyordu; MLW faaliyetlerini durdurmuştu ama bu, hikâyenin sadece sezon finaliydi.

Geri Dönüş ve Günümüz Yaklaşımı

 MLW, 2017’nin sonbaharında geri döndü. Dürüst olmak gerekirse o zamanki şovları nasıldı bilmiyorum ve bakma fırsatım da olmadı lâkin güreş sitelerinde adını yeri geldiği zaman duyuruyordu ve benim de ileride fırsat vermek istediğim bir şirketti boş vaktim olduğunda. Ve bu zaman da geçtiğimiz Temmuz ayına denk geldi. İzlediğim birkaç şovla şirket gerçekten sempatik ve farklı bir yapıda geldi. Öncelikle arena, standart güreş ambiyansından farklı bir ambiyansa sahip. Adeta bir spor müsabakası oynanıyormuş gibi. Ring içinde güreşenler, adeta futbolda oynanan ateşli bir derbinin aktörleriymiş hissi veriyor. Aynı zamanda ışıklandırmanın kalitesi de dikkat çeken bir diğer detay. Sektördeki değil bağımsız şirketler; ROH, NJPW bile yeri geliyor ışıklandırma da sorunlar yaşayabiliyorken MLW bu konuda gayet iyi konumda.

 MLW’nin prodüksiyonun yanında kayda değer bir konuda bu kadar iyi olduğu bir mesele varsa, o da kesinlikle ring içinde sunmaya çalıştıklarıdır. Şirket geçmiş ve geleceği birlikte harmanlıyor. Şöyle ki MLW sadece ring içi olarak izlenmesi gereken bir şirket değil. Özellikle de günümüz ring içi standartlarında değil. Fakat şirketi, biraz da 80’lerin, 90’ların ring içi stilini bilerek izlerseniz aksine hoşunuza gidecektir. Maçlar genellikle orta tempoda ve grappling ve brawl dediğimiz tür oldukça hâkim. Güreşçiler basic güreş hareketleri dediğimiz elbow-clothesline-basit suplexler gibi kombolarla sürüp giden maçlar var. Yukarıda da bahsettiğim gibi ateşli bir müsabaka oynanıyor gibi ringde ve içerideki insanlar güreşiyor fakat bir o kadar da kavga ediyorlar. Bunun en açık örneği geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen War Chamber maçında yaşandı. Maçın NXT’deki olan çift kafesliden ziyade tek kafeste geçmesi belki bunda bir etkendir ama çember içinde adeta yumruk yumruğa birbirine giren adamlar vardı. Farklı bir stil ve farklı bir deneyim ama şirket maçın kendi içinde dinamiğini ve planlamasını o kadar iyi yapıyor ki tek bir an bile bir dudak bükme olmuyor.

 Maç kurgusunun ve şirketin yaptıkları işi bir spor müsabakası gibi ele aldığına verilebilecek en iyi örnek kuşkusuz Fatu ve Lawlor arasındaki maç serisidir muhtemelen. Jacob Fatu, Tom Lawlor’u Kings of Colesseum’da mağlup ederek yeni ağırsıklet şampiyonu olmuştu. Maç sekiz dakikadan daha kısa bir sürede tamamlanmıştı. Lâkin ekip maçın temposunu o kadar iyi ayarlamıştı ki ikili hem sizi sıkmadan bir maç ortaya koydu hem de şirketin o old school maç kurgulama stilini devam ettirdi. Doğru hazırlanış ve sunum maçı seyirciye hissettirmişti. Fakat bu planlamanın bir amacı da ikinci maça zemin hazırlamaktı. Fatu kemeri kazanınca Lawlor ona karşı rövanş hakkını kullandı ve maç ayarlandı. Fakat spiker ekibi maçtan hemen önce Lawlor hakkında bir istatistik gösterdiler. Bu istatistik Kings of Colesseum’daki Fatu ile gerçekleşmiş maçlarına ilişkindi. Ve anlattığı şey Lawlor gibi MMA geçmişi olan bir kişinin Fatu gibi sert bir rakibe karşı çok az “strike” tipi hareket kullanmasıydı. Spikerler bunu ayaküstü tartıştılar ve Lawlor’un eğer kazanmak istiyorsa bu tip “strike” hareketleri maç içinde daha çok kullanması gerektiğini söylediler. Lawlor gerçekten tavsiye edildiği gibi davrandı ama konu bu değildi burada. Mesele bir profesyonel güreş şovunda gerçekleşmiş maçla ilgili verilen detaylı bir istatistik üzerinden analiz kasılması ve bunu adeta spor programlarına taş çıkaracak cinsten titizlikle yapmalarıydı. Genelde güreşçilerin hakkında bilgi verilmek istense galibiyet/mağlubiyet oranları gibi bilgilerin verildiği sektörde böyle bir analize denk gelmek benim için de bir ilkti. MLW gerçekten farklı bir şirketti ve farklılıkları bununla da sınırlı kalmıyordu.

Karakterler, Gruplar ve Senaryolar

 MLW içinde birçok yapılanmayı barındıran bir şirket. Bu yönüyle New Japan’e gerçekten benzeyen bir hâli var. NJPW’deki her grubun MLW’de bir karşılığı var demeyeceğim ama CONTRA Unit, kaos ve teröre yakın eylemleriyle adeta bir Bullet Club’ı andırıyor. Dünya şampiyonu Jacob Fatu’nun da grubun bir üyesi olduğunu düşünürsek şirketteki ana heel stable olduklarını söylemekte bir sakınca yok. Fakat onlara da çok yakın bir var aslında. İş kadını genç Salina de la Renta yönetimindeki Latin dalgası “Promociones Dorado”. L.A. Park gibi bir luchador efsanesi ve yanlarında da birçok güreşçiyi MLW ailesine tanıtan grup CONTRA ile birlikte en geniş oluşumlardan biri. Salina, güreş aleminin genç ve gözü pek menajeri olarak tanıtıldığı şirkette, bağlantılarını kullanarak her zaman Latin kökenli birçok starı şirkete getiriyor ve futbolda Mino Raiola ve türevleri gibi bir görev üstleniyor. Bu da onu sıradan bir menajerden çok güreşin en tehlikeli ve güçlü kadınlarından biri yapıyor. O kadar ki güreş efsanelerinden biri olan ve şu an MLW şirketinde boy gösteren Konnan, Salina’nın telefonunu çalarak telefon üzerinden yönettiği iş ağını ele geçirmişti. Bununla yetinmedi. Konnan telefon üzerinden Salina’nın gelir dengesini bozdu ve Savio Vega’yı şirkete transfer ederek bonservisini Salina’nın parasından ödedi. Fakat Salina tekrardan telefonunu ele geçirdi. Rekabetin şimdilik galibi olarak çıkmayı başardı ve gözünü ana kemer potasına dikti. Belki de kadrosunun en güçlü adamı L.A. Park, Nisan’da Battle Riot’ı kazanmış, böylelikle kendisine gelecekte ana kemer maçına çıkma hakkı kazanmıştı. Ve Konnan’dan sonra gözünü diktiği yer kuşkusuz ana kemer şampiyonluğuydu. Salina’nın müşterisinde ana kemer olması popülaritesini kuşkusuz artı yazacak. Peki, bu mücadeleden kim galip çıkacak? Bunun için şirketin ilk Pay-Per-View’i 2 Kasım’daki Super Fight’ı beklememiz gerekecek.

 Benzer iki heel grubun mücadelesinin dışında birbirine iki zıt grubun mücadelesi de şirketin diğer önemli bir rekabetini oluşturuyor. The Dynasty ve The New Hart Foundation. The Dynasty; zenginliğin, dinamiğin, zarafetin yaşamını benimsiyor. National Openweight Şampiyonu Alexander Hammerstone ve Takım Şampiyonları MJF ve Richard Holiday grubun üyeleri. Diğer taraf ise tam bir efsane genleriyle kurulu. Davey Boy Smith’in oğlu Davey Boy Smith Jr. Yine güreşe iz bırakmış isimlerden Brian Pillman’ın oğlu Brian Pillman Jr. Ve efsane Stu Hart’ın torunu, Bret ve Owen Hart’ın yeğenleri Teddy Hart. Aslında bu iki grubun arasındaki yaşanmışlıklar şirketin başta bahsettiğim misyonunu tanımlar nitelikte. Bir tarafta şanlı güreş ailelerinin günümüz kuşakları var. Yetenekli, kalibreli ve en önemlisi de bir soy ada sahip isimler. Diğer taraf ise kendi şöhretlerini yaratmaya çalışan, çocukları için bir miras bırakmak isteyen dinamizmin ve zarafetin vücut bulmuş hâlleri. Şirket bu iki oluşumun arasındakileri o kadar güzel işliyor ki her defasında farklı bir vakıa ve bambaşka bir hikâye ile karşınıza çıkıyor. Davey Boy’un kardeşinin The Dynasty’nin tarafına geçmesi, MJF ve Holliday’in merdiven maçında takım kemerlerini Hart ve Pillman’dan almaları ve 2 out of 3 falls’da kemerlerini korumaları. Şirket zirve hikâyelerinden birini bu iki yapı üzerinden yazıyor ve sanırım hemen bitirmeye de kararlı değil. Çünkü Davey Boy Smith Jr, Alexander Hammerstone’a National Openweight unvanı için meydan okudu ve bu ikili de kozlarını Saturday Night Superfight’da paylaşacaklar.

 Şirket içinde tabii ki yeni jenerasyon güreşçi sayısı bununla bitmiyor. Bu hususa verebileceğimiz bir diğer örnek efsane isim Kevin Von Erich’in oğulları Marshall ve Ross Von Erich. Babalarının adeta bir kopyası olan bu iki atlet kardeş en az babaları kadar yetenekli. Texas aksanları, “old school” tarzları ve kıyafetleriyle boy göstermeleri, sizlere güreşin otuz yıl öncesine zaman yolculuğunda bulunduğunuz hissini veriyor.

 Bir başka “old school” tarzı takılan ve şirkette psikopatlığın kitabını yazan isim kuşkusuz Mance Warner. CZW, IWA Mid-South, GCW gibi birçok hardcore, ultraviolent stilini benimsemiş şirketlerde boy göstermiş olan Warner 2019’un başından beri elinde testere ile (abartma değil) şirkette cirit atıyor. Terry Funk, Mick Foley gibi isimleri hatırlatan Warner şirkete hem şiddeti hem de eğlenceyi birlikte getiriyor.

 Saydıklarımız dışında da birçok yetenekli ismi barındıran MLW’de belki de değinilmesi gereken en önemli noktalardan biri de hikâye, ring içi olayların yazılımı ve şov düzeni. Adeta bir film kurgularcasına şovu düzenliyorlar. Maç içlerinde veya güreşçilerin maça girmeden önce girişlerini yaparken farklı bir hikâye ile ilgili ring dışı segmenti anında yayına girebiliyor ve spikerlerin ucuz ve insanı biraz da aptal yerine koyaraktan dediği klişe “Az önce neler oldu öyle? Olanları gördünüz mü?” tarzı cümleler kurdurmayarak bizim segmentlere odaklanmamızı ve spikerlerin de maç içinde kalmasına yardımcı oluyorlar. Ring dışında farklı mekân tercihleri, hikâye ile yeni bir gelişme yaşandığında, kahramanların önceden birbirlerine karşı kaydedilmiş kısa ve net demeçleri ve üstüne üstlük elli dakikalık bu zaman diliminde maçlara da yer ayırması sizlere dolu dolu bir şov yaşatıyor. Ve tabii de film gibi şov kurgulayan şirket bu ürünlerini film kadar da gerçekçi yapıyor.

 Fusion’ın 68. Bölümünde Von Erichs ve CONTRA Unit arasındaki maç sonunda bir brawl yaşandı. Bunda ne var ki diyebilirsiniz ama brawl o kadar gerçekçi yansıtıldı ki arenada bir kaos ortamı hâkimdi. Tıpkı çevik kuvvet polis gibi giyinmiş görevliler, şirket yetkililerin araya girmesi, kavgaya karışanlara hep bir yeni ismin eklenmesi, genel olarak gördüğümüz yapmacık brawllardan oldukça farklı bir his yaşatmıştı. Güreşçilerin arka alanda oldukça oturaklı bir gerginlik yaratmaları, çevik kuvvetin her an biber gazına davranacakmış hissi şahsen bayağı takdir ettiğim bir segment hâline getirdi bu olayı.

Doğru Hamleler

 MLW’nin gerçekten ürün sunumunda, şov kalitelerinde farklı bir şey sundukları kesin. Fakat şirket bunun haricinde ring dışı hamlelerini de akıllı bir şekilde atıyor, kendisini her defasında albenisi olan bir şov hâline getirmeye çalışıyor. Bu hamlelere verilebilecek en iyi örneklerden biri tabii ki de birçok tanıdık isim veya ünlü güreş ailelerinin güncel jenerasyondaki üyelerine şirkette zaman tanımak. Ana kemer şampiyonu ve Anoa’i ailesinin üyesi Jacob Fatu; Von Erichsler’den Ross ve Marshall; The Hart Foundation’dan Brian Pillman Jr, Davey Bot Smith Jr ve Teddy Hart; LA Park ve Hijo de la Park, Low Ki, Austin Aries bu isimlerden bazıları.

 Bu güçlü isimler yetmezmiş gibi küresel çevreye açınma ve küresel anlamda tanınma için MLW aynı zamanda kıtalararası ortaklıklar da kurdu. Meksika’nın yükselişte olan promosyonu The Crash Lucha Libre, Meksika’nın en önemli şirketlerinden biri olan AAA ve eski gücünde olmasa da hâlâ hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan, Japonya’da bir zamanların önemli figürlerinden Pro Wrestling NOAH. MLW her ne kadar bağımsız (indy) bir güreş şirketi olarak addedilse de attığı adımlar ve bu adımlar sayesinde kazanılmaya başlanılan ün onlara yapılan “indy” yakıştırmalarını fazlasıyla yıkıyor.

 Bütün bu masa başı işler yanında önemli olan tabii ki de seyirciye ürününüzü satabilmektir. Bunun için gittiğiniz arenaları doldurmalı ve seyircilerin sizden bahsetmelerini sağlamanız gerekir. MLW bu nokta da hassas ve adımlarını acilleştirmeyen bir politika izliyor. Şirket şu a için Amerika’nın Kuzeydoğu yakasında aktif olmaya çalışıyor. Özellikle bünyesinde bulunan Latin kökenli isimleri Chicago, New York gibi etnik çeşitliliğin yüksek olduğu bölgelerde şovlarını gerçekleştiriyor. Ek olarak şirket War Chamber çekimlerini Dallas’da gerçekleştirmişti. Ve şovun ana olayındaki War Chamber maçında bulunan isimlerden ikisi de Dallas’lı olan The Von Erichslerdi. Şirketin elindeki bu imkânı kullanarak yavaş yavaş Texas eyaletine de açılmayı düşündüğü buradan net bir şekilde anlaşılıyordu.

 Güreşte son zamanlarda olan MMA’den gelme birçok isim şirketlerde boy gösteriyor. Bu bazen eleştiri konusu olsa da yapılan hamle meyvelerini net bir biçimde veriyor. İşte MLW de bu furyaya ayak uyduranlardan biri. Eski MMA sporcusu Tom Lawlor, stilini strong style’dan alan Low Ki, King Mo Lawal, Judo ve BJJ sporlarını yapmış Dominic Garrini, kick box dövüşçüsü ve yine MMA ile uğraşmış bir isim olan Douglas James. Şirket bu isimleri sırf reklam olsun diye getirmediği, çıkardıkları maçlardan gaye anlaşılıyor. Lawlor ve Ki zaten eski dünya şampiyonları. Diğer sayılan isimler ise şirkete yeni yeni adapte olmaya çalışıyorlar. Özellikle Douglas James performansıyla ilerisi için bir şeyler vadettiğini aşikâr kılıyor.

 MLW gibi emekleme ve sonraki adımı atmaya çalışan bir şirket konumundaysanız yerel kitle yanında dışarıya da açılma ve sesinizi duyurmanız, kendi kitlenizi yaratmanız gerekmekte. İşte bu yüzden olacak ki şirket ülke dışında da birçok televizyon anlaşmasına imza atıyor. ABD’de hâli hazırda kendisi gibi yükselen bir yayıncı olan beIN Sports USA ile ortaklıkları bulunan şirket, aynı zamanda Kanada’da da beIN Sports kanalında haftalık Fusion şovlarını yayınlanıyor. Birleşik Krallık ve İrlanda’da Free Sports, İsrail’de Ego TV’de de gösterime sunuluyor. Fakat yetkililer bununla yetinmeyip Afrika’ya da uzandı. Fusion aynı zamanda Nijerya, Tanzanya, Burundi, Sudan, Ruanda, Uganda gibi ülkeleri içeren, kıtada birçok ülkede etkileşimi bulunan StarTimes’da da gösteriliyor.

Hülasa  

Bu yazıyı yazmaya başladığımdan beri MLW’nin ilk pay-per-view’i Saturday Night Superfight gerçekleşti ve şirket yeni bir sezona başladı. Belki de tarihinin en büyük şovunu başarılı bir karne ile veren şirket için tabii en önemli nokta bu kaliteyi sürdürebilmek. PPV sonrası Fusion’da yaşananlar, Opera Cup’ın ufukta gözükmesi ve yeni gelen imzaların kadroyla bütünlük sağlaması daha şimdiden olası gözüküyor ve bu olasılık bir güreş sever olarak beni mutlu ediyor. Eğer zamanınız varsa ve güreşi de seviyorsanız MLW’ye bir göz atın. Pişman olmayacaksınız.

Yorum bırakın